tevhidinanci.tr.gg

işte kafir

İÇİNDEKİLER
 
Giriş
Kafirler de çeşit çeşittir
 İslamı sistem olarak kabul etmeyen ve onu bu çağa uymaz diyenlerin hükmü
Şirk ve küfür nedir?
Müşrik kimdir?
Tağut nedir?
Tağutların başları
Bel'amlar
Önce la ilahe sonra illallah
Tevhid’de(Kelime-i şehadette) Allah(C.C)a ne söz verdik?
İslam'a nasıl girilir?
İşte İman
İşte kulluk
İşte hakiki müslüman
Demokrasi ve partiler
Hakimiyyet kayıtsız ve şartsız Allah’ındır
Hilafet ve halife
Müslümanın hedefi, hilafettir
İslama savaş açan, sinsi düşmanlar
Kafirin son durağı cehennem
Düşünen insanlar için bir dua
إِنَّ الْحَمْدَ لِلَّهِ ، نَحْمَدُهُ ، وَنَسْتَعِينُهُ ، وَنَسْتَغْفِرُهُ ، وَنَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ شُرُورِ أَنْفُسِنَا ، وَمِنْ سَيِّئَاتِ أَعْمَالِنَا ، مَنْ يَهْدِهِ اللَّهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ ، وَمَنْ يُضْلِلْ فَلاَ هَادِيَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ.
 
Giriş
Allah-u Teâlâ'ya hamd olsun. O'na şükreder, O'ndan yardım diler, O'nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak, kimi de dalalete düşürürse ona hidayet edecek yoktur.
       Şehadet ederim ki; Allah-u Teâlâ'dan başka ibadete layık ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O'nun kulu ve rasuludür.
 Kafir denilince ilk akla hemen, Allah’ı inkar eden veya islam dininden olmayan Yahudi ve hristiyan gelir.
   Oysa bu düşünce çok eksiktir.
İslama göre kafir demek, Allah’ın sıfatlarından herhangi birini iptal etmek veya Allah’ın isimlerini tevil etmek veya Allah’ı yaratılmışlara benzetmekle o kimse kafir olmuştur. Yine islama göre kafir, ibadet çeşitlerinden her hangi birini Allah’tan başkasına veya Allah ile beraber bir başkasına yapandır.
Kafirler de çeşit çeşittir
1-    Allah’ın varlığını inkar eden kafirler (Ateistler gibi)
2-    Allah’ın varlığını kabul edip de Hz Muhammed (s.a.v) i Peygamber olarak kabul etmeyen kafirler (Yahudiler, hristiyanlar gibi)
3-    Allah’ı ve Rasulünü kalben inkar edip de dil ile kabul eder görünen kafirler (Münafiklar gibi)
4-    Allah’ı ve Rasulünü kabul edip de Allah’a ibadetlerde ortak koşan kafirler. (Müşrikler gibi)
5- İslam dinini kabul edip de sonra irtidat eden kafirler (Mürtedler gibi)
İşte bunlar sonuç olarak islama göre hepsi kafirdir, sadece konumları farklıdır.
Ve yine Allah’ı ve Rasulünü kabul edip de İslam ile hiç alakası olmayacak kimseler olacaktır, ahir zamanda ! yani bu zamanda.
Taberani Kitab-ı Sağir'inde, Enes (r.a) nakletti ki: Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu;
"Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır. Bir fırka hariç ğeri kalanları ise cehennemdedir." Ashab (r.a) dediler ki: "O fırka kimlerdir."
 Rasûlullah (s.a.s) buyurdu ki:
"Benim ve Ashabımın yolunda olanlardır."
Bu diğer 72 fırka da kendini islama nisbet edecek fakat Allah katında Müslüman olmayacaktır. Sadece cahiller onları Müslüman sanacaktır.
Müslüman olan tek fırka ise Tevhid ehlidir. Yani Allah’a zatında, sıfatlarında ve fiillerinde hiç kimseyi ortak koşmayandır.
Bunlar hiçbir ibadeti Allah’tan başkasına has kılmazlar. Allah’ın kendisine has kıldığı yetki ve sıfatı başkasına vermezler sadece Allah’a verirler.
 
İslamı sistem olarak görmeyen ve onu bu çağa uymaz diyenlerin hükmü
 
Tarık b. Şihab (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
Bir yahudi Ömer (r.a)'ye gelerek dedi ki:
«Ey mü'minlerin emiri! siz Kur'an'dan öyle bir ayet okuyorsunuz ki bu ayet yahudilere inmiş olsaydı o günü bayram ilan ederdik.»
Ömer (r.a):
«Bu hangi ayettir?» diye sordu. Yahudi dedi ki:
«Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslam'dan razı oldum.» (Maide; 3) ayetidir. Ömer (r.a) dedi ki:
«Vallahi ben bu ayetin Rasulullah'a nerede ve ne zaman indiğini biliyorum. Cuma günü Arafat'ta indi. Allah'a hamdolsun ki, bu iki gün bizim için bayramdır.» (Buhari-Müslim)
Bu din kemale ermiştir. Alemlerin Rabbi olan Allah, yukarıdaki ayetle akidenin tamamlandığını ve insanların hayatlarını düzenlemek üzere gönderdiği şeriatini ve kanununu kemale erdirdiğini ilan etmiştir. Artık, kimsenin bu dinde eksikliklerin bulunduğunu veya bir takım ilavelerin, reformların yapılmasının gerektiğini iddia etmesi söz konusu değildir. Bu dinde ilaveyi, reformu gerektirecek hiçbir eksiklik yoktur. Allah, İslam'ı kıyamete kadar tüm insanlara yegane din ve hayat sistemi olarak seçip, beğenmiş ve onu her çağ ve her yerde geçerli olacak şekilde mükemmelleştirmiştir. İşte bu nedenle bu dinin geliştirilip, değiştirilmeye ihtiyacı yoktur.
Kim, Allah'ın şeriatini ve kanunlarını bir tarafa bırakıp sosyal hayatta tatbik etmez, bu mükemmel kanunların yerine, beşeri mahreçli ( Demokrasi, laiklik, kapitalizm,sosyalizm,kominizm gibi) hayat sistemlerini uygularsa, Allah'ın mü'minler için beğendiğini beğenmemiş ve dolayısıyla Allah'ı ve O'nun mübarek dinini inkar etmiş, kafir olmuş olur.
 
Şirk ve Küfür  nedir?
"Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa: 116)
 
"Kim Allah'a şirk koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram eder. Varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur." (Maide: 72)
 
Şirk, içine hak karıştırılmış batıl, bozuk inanç biçimidir.
 
Allah’a ibadeti has kılmamaktır.
 
 Allah ile beraber yada Allah’tan başkasına ibadet etmektir. Şirk koşan kimselere “Müşrik” denir.
 
“ O gün onların tümünü bir yere toplarız da sonra Allah'a ortak koşanlara «Hani, nerede Allah'ın ortakları olduklarını sandıklarınız?» diye sorarız. (En´am:22)
 
“ Sonra bu müşrikliklerinin «Vallahi, ey Rabbimiz, biz müşrik değildik» demelerinden başka bir akıbetleri olmaz. (En´am:23)
Küfür bir kavramdır ve islam'a göre anlamı;
 Hakk'ı inkar, iptal, imha, bozmak, yok etmek, yüz çevirmek, örtmek, hakk'a giden yolu kapamak, hakk'ın yayılmasına engel olmak, bu şekilde imanı gideren  manalarda kullanılır. 
Küfür kavramının içi bugün boşaltılmış ve yerine insanlar arasında hakaretvari ve soya sopa sövgülerle doldurulmuştur. Oysaki bu kavram imanın zıttıyla alakalıdır. islam'ın ve imanın karşıtı olan herşey küfürdür.
İslam'la savaşan her kişi, kurum, kuruluş, toplum ve topluluk küfrünü koruyan kimselerdir. 
 
 
Müşrik kimdir?
 
Müşrik, Allah’ın varlığını kabul etmekle beraber ibadetleri de Allah ile beraber bir başkasına yapan yada Allah’tan başkasına yapan kimsedir.
 Allah’a ibedetlerde ortak koşar, Allah’a ait hak,yetki ve sıfatları Allah’tan başkalarına da verir.
Örneğin: Hüküm vermek yalnız Allah’ın hakkıdır. Kanunları yalnız Allah koyar.
 Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
 
"Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. Kendisinden başkasına değil, sadece O'na ibadet etmenizi emretti. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler."(Yusuf: 40)
 Müşriklerse Allah’ın bu özel sıfatını iptal ederler ve kendi gibi yaratılmışlara bu yetkiyi tanırlar.
Örneğin: Parti aracılığı ile başa yetkili getirip onun kendilerini İslam dışı sistemlerle ( Demokrasi, laiklik, kapitalizm, sosyalizm, kominizm gibi)
Kanunlarla yönetilmesini isterler. İşte bu apaçık şirktir.
 
Zira parti kurarak iktidara adaylık koymak tağutluk talebinde bulunmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan ve Allah’ın hükümlerinden başka hükümlerle hükmeden bir kişi veya meclis yalnız Allah’ın hakkı olan hüküm verme yetkisini kendi üzerine almış, haddini aşmış ve tağut olmuş olur.
 
Bu iş Allah’ın rızasını kazanmak ve onun dinini hakim kılmak amacıyla yapılsa dahi, her kim oylarıyla veya başka bir yolla bu partilere yardım eder ve onları desteklerse yalnız Allah-u Teâlâ'ya tanınması gereken hüküm verme yetkisini Allah’tan başka bir varlığa tanıdığı için ona ibadet etmis ve kafir olmuş olur.
 
Tağut nedir?
Allah-u teala şöyle buyuruyor:
 
"...Kim Tağut'u, reddederek Allah'a inanırsa kopması sözkonusu olmayan, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir.    (Bakara: 256)
 
 Tâğut; hakka, hakikate ve imana karşı gelen, Allah-u teala’nın kulları için çizdiği nizamı ve sınırları aşan herşeyi ifade eder. Tâğut bir şahış olabileceği gibi, Allah nizamından alınmamış her türlü sistem, Allah’a bağlanmayan her çeşit fikir, düşünce, adet ve alışkanlık da olabilir. Kim bütün bunları ne şekilde olursa olsun reddeder ve yalnız Allah’a iman edip bağlanırsa ve Allah’ın kanun ve nizamlarını kabul eder ve tüm yaşantısını buna göre düzenlerse hiç şüphe yok ki kurtulmuştur. Ve onun kurtuluşu kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa bağlanan kişininki gibidir.
 
Tağutların Başları
 
 1 - Allah(c.c)’dan başkasına ibadete çağıran iblis.
 2 - Allah(c.c)ın hükmünü değiştiren zalim idareciler.
 3 - Allah(c.c) ın indirdiği ile hükmetmeyenler.
 4- İnsanları kendisine ibadete ( genel manadaki ibadete) çağıran ve zamanımızdaki yöneticilerin yaptıkları gibi şeriatten alınmamış, insanların koyduğu kanunlara muhakemeye zorlayanlar.
 5 - Gaybı bildiğini iddia edenler.
 
Bel'amlar
Bel'am ne demektir?
 
Bel'am, din ile dini yıkan, dini tahrif eden demektir. Bel'amların başı bel'am b.baura'dır. Bel'am b. baura, Musa(a.s) zamanında yaşayan Allah'ın kendisine ilim verdiği, duası kabul olan bir alimdi. Yuşa a.s komutasında Bel'am b.bauranın kaldığı şehir hariç bütün şehirler fetedilmiş, sıra bu beldeye gelince, kral, bel'am b.bauradan yuşa as' ın ordusuna beddua etmesini istemişti.
 
O da ilk sözlerinde şunları demişti.
 
Ben nasıl Allah'ın askerlerine beddua edebilirim, edersem ben helak olurum. Fakat bunları bilmesine rağmen kralın sunduğu dünyalıklara temah edip, dünyalık zaaflarından dolayı, yuşa a.s ın ordusuna kralın isteği üzerine bile bile bedduada bulundu. Allah c.c da ona verdiği ilmi geri aldı ve onun dilini beddua ederken , köpek solumasına ve köpeğin dilini dışarı çıkarıp sarkıtmasına benzetti.
 
 "Onlara ayetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberinide oku, bu kimse, kendisini onlardan sıyırıp çıkarmıştı, bunun üzerine şeytanda onu peşine takmış ve böylece azgınlardan olmuştu. Eğer dileseydik o ayetlerle onu yükseltirdik, fakat o dünyalığa meyletmiş, heva ve hevesine kapılmıştı. Tıpkı köpek gibi üzerine varsanda dilini çıkarıp solur, onu biraksanda dilini çıkarıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kimselerin durumu budur. Bu kıssayı anlat belki düşünüp ibret alırlar.
 
(A'raf:175,176)
 
Günümüz bel'amlarıda tıpkı bunun gibi, islami yıkmak için yine islamı kullanmaktadırlar.
 
 Şöyleki:
 
 ayetleri ve hadisleri kendi görüşlerine göre yorumlayıp, dünyalıklarını çoğatlmakta ve din düşmanlarının istediği şekilde fetvalar vermektedirler. Batıl sistemleri koruma karşılığı şeriat düşmanlarından maddi destek alırlar. Ve böylece hem tağuti rejimi korurlar hemde şeriatı isteyenleri düşman ilan ederler. Her kim islam dışı sistem olan günümüzün sinsi putu olan Demokrasiyi savunursa ve korursa, işte bu kimseler kafirdir. Demokrasi sisteminin çarkını çeviren tüm memurlar kafirdirler.
 
        Demokratik sisteme partiler aracılığıyla yardım eden ve oylarıyla veya başka yollarla destek veren halkta kafirdir. .(Çünkü bu halk Kelime-i şehadetin manasına vakıf olmadıkları için vede yaşantılarını bu kelimeye uygun düzenlemedikleri için islama göre kafir hükmündedirler) Ve yine demokrasi putunu savunan ve koruyan ve şeriatın gelmesine karşı (engel) olan vede inkar eden bütün şeyhler, müftüler, hocalar, diyanet, vakıflar, yayın evleri, yazarlar, birer bel'am ve kafirdir.
 
 Hedefi hilafeti hakim kılmak olmayan bütün bu kimseler konumu, makamı, kimliği ne olursa olsun, islama göre kafirdir. bel'amdır, tağuttur,
 
 
Önce la ilahe sonra illallah
İman eden bir kimse kelimeyi şehadeti getirirken önce “LA” der.
Çünkü “LA İLAHE” demeden sadece “İLLALLAH” ile iman tahakkuk etmez. Yani beşeri güçler, tağuti düzenler, şeytani kanunlar, “LA” ile inkar edilmeden ikrar meydana gelmez.
“LA” deyip geçmeyelim. “LA” safi bir inkardır. Her şeyde bir tertib vardır.
Kelime-i Tevhid’deki tertib de “LA İLAHE” düsturunun önce gelmesidir.
Yani kişi önce “İLLALLAH”sonrada “LA İLAHE”diyemez “LA İLAHE “ düsturunun önce gelmesi bir sünnetullah’tır.
 
 
Tevhid’de (Kelime-i şehadette) Allah(c.c)a ne söz verdik?
EŞHEDU
 
 Şahidlik ediyorum, söz veriyorum ve yemin ediyorum ki,
 
ENLA İLAHE
 
 Allah (c.c) dan başka kanun koyan hiç bir gücü kabul etmeyecek
ve Allah (c.c) dan başka kendisine kulluk yapılan her şeyi reddedecegim vahye
dayanmayan bütün beşeri sistemleri
(Demokrasi, laiklik, kapitalizm,Sosyalizm,kominizm,Faşizm) Reddedip anayasa olarak yanlız şeriati kabul edecegim.
     Allah(c.c) Kanunlarına yani Kur'ana muhalif kanunlar koyan parlementolara, rejimlere, asla destek vermeyip hayat kanunlarımı yanlız Kur'an'dan ve sünnetten alacağım.
Heykele ve puta tapmayacak putlaştırılan varlıklara itibar etmeyecek, ilahlaştırılmaya çalışanlları ( bilim,sanatcı, sporcu, prof. şeyh,para,türbe,)hiç
birini ilah seviyesine çıkarmayacağım.
       Allah(c.c) dostlarını dost ,düşmanlarını düşman bilecek, Allah (c.c) nun razı olmadığı hiç bir kişi, kurum, kuruluş, toplum ve toplulukla yardımlaşmayacağım
İslamı saptıran, hakkı açıkça söylemeyen, şeriatı inkar eden, batılı, hak olarak gösteren, laik düzenin maaşlı memurlarına itibar etmeyeceğim.
 
İLLALLAH
 
 (Yarab) Ancak senin hükmüne, kanunlarına, ilahlığına inanacağım. Hayatımı senin kanunlarına göre düzenleyeceğim.
   Senin kanunlarına göre yönetecek ve yönetileceğim.
Senden başkasına kulluk yapmayacağım. Yaratıcı olarak seni tanıdığım gibi yönetici olarak da seni tanıyacağım.
Yaşamış olduğum sürece, senin şeriatının yeryüzünde hakim olması için gayret edecek, nefsimi ,malımı ve canımı, senin yoluna feda edeceğim.
Sadece senin şeriatına tabi olacağım.
     Yapmış olduğum her işte, senin rızanı arayacak ve senin razı olacağın kullardan olmaya çalışacağım.
 
VE EŞHEDU
 
 Ve yine şahidlik ediyorum, söz veriyorum ve yemin ediyorum ki,
 
 
ENNE MUHAMMMEDEN ABDUHU VE RASULUH
 
 Tüm insanlığa örnek , önder ve rahmet olarak gönderdiğin nebin Hz.Muhammed (s.a.v) senin kulun ve elçindir.
Hayatım boyunca kendime, sadece onu önder ve örnek kabul edecek, ondan başkasını mutlak önüme katmayacağım.
Hz. Muhammed (s.a.v.) in Kur'an'ı hayatına aktardığı şekilde, bende hayatıma aktaracak, ve onun küfre karşı verdiği tavizsiz mucadeleyi de kendime prensip edinip, tüm davranışlarımı onun bize tebliğ ettiği Allah(c.c.)nun vahyine göre düzenleyeceğim.
İslam'a nasıl girilir?
 
Kelime-i şehadette Allah (c.c) a ne söz verdiysek, onları yerine getirmekle İslama girilir. Sadece inanmak, iman için yeterli değildir. Bundan sonra salih ameller şart koşulmuştur. Dille iman iddiadır, isbatı yaşamaktır.
     Asra yemin ederim ki, Muhakkak İnsan hüsran içindedir. Ancak iman edenler ve salih amel işliyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna (Asr suresi)
İnsanın sadece dili ile müslüman olduğunu söylemesi tek başına yeterli değildir. Çünkü gerçek anlamda iman etmek dille tasdik etmenin yanında, Allah'ın dinini fiili olarak yaşamak ve yaşatmakla mümkün olur. Sabreden,dinin yayılması için gece-gündüz çalışan, Allah'ı çokça anan, ibadetlerini titizlikle yerine getirenleri de Allah Kur'an'da iman edenler olarak isimlendirir.
 Bu saydıklarımız Kur'an'da bahsedilen mü'min özelliklerinden bir kaçıdır. Dikkat edilirse sayılan bu fiillerin hiç biri sadece sözle yerine getirilebilecek konular değildir. Yani insanın fiili bir çaba içinde olmadan, ben çaba harcıyorum demesinin bir anlamı yoktur. Yada Allah rızası için malını harcamayıp, ben malımı ihtiyaç olduğunda veririm demeside yeterli  değildir. Bu nedenler ben müslümanım demek, belki iman etmenin ilk aşamasıdır ama gerçek iman Allah'ın hükümlerini tümüyle yaşamakla mümkün olur.
Kur'an'da gerçek müslümanların salih amellerde bulunanlar olduğu şöyle açıklanır.
 
مَنْ أَحْسَنُ قَوْلًا مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَوَ
 
Muhakkak ki; ben müslümanlardanım, diyerek salih amel işleyen ve Allah'a çağıran kimseden daha güzel sözlü kim vardır? (Fussilet:33)
İslam'a, Allah'ın razı olduğu şekilde nasıl girilir? Özetle şöyle izah edelim:
İslam'a, Kelime-i şehadetin manasını bilip, bunu kalp ile tasdik, dil ile ikrar eden ve yaşantıyı bu kelimenin manasına uygun düşecek şekilde düzenleyen kimse islam'a, girmiş olur.
Yani, yanlız Allah'a ibadet etmek ve O kendisine nasıl ibadet edilmesini emrettiyse o şekilde ibadet etmek ve Allah'ın şeriatının hakim olması için gücünün son noktasına  kadar çalışmak, şirkten ve bu kelimeyi bozacak her çeşit inanç, söz ve amellerden uzak durmaktır.
İşte İman
iman; ilim, amel ve ihlastır. sözle iman iddia'dır, isbatı yaşamaktır.
 islam'a girmek ve müslüman vasfını kazanmak için iki şart vardır;
Birincisi tağutları tanımayıp, onları reddetmektir.
 İkincisi ise, Allah'a, Allah'ın istediği gibi iman getirmektir. Şayet bu iki şartlardan biri olmazsa, kişi müslüman olamaz. Allah'a, Allah'ın istediği gibi iman getirmek demek, Allah'ın varlığına inanıldığı gibi, kanun yapma hakkının, egemenliğin kayıtsız ve şartsız O'nun olduğuna inanmaktır.Mutlak egemenliği O'ndan başkasına vermemek demektir.Şayet kişi Allah'ın varlığına inanıp, buna rağmen egemenliği, kanun yapma hakkını başkalarına verirse, bu kişi ne kadar namazda kılsa, oruçta tutsa, kendisini şirkten kurtaramaz. Zaten birinci cahiliye devrinin şirkide buydu. Zira onlarda Allah'ın varlığına inanıyorlardı, buna rağmen egemenlik hakkını O'na vermezlerdi. Tıbkı çağımızdaki ikinci cahiliye devri gibiydiler.
 
İşte kulluk
İbadet kulluk demektir. ve bu kulluk ile iman ayrı ayrı olan şeyler değildir.
Amel imandan, kulluk ise kendisine ölüm geleceği zamana kadar ihlas ve ihsan ile Rabbinin emirlerine sarılıp, yasaklarından sakınarak hayat sürdürmesidir.
     Bu anlamda bir mükellefin her anı kulluktur. Tuvalete girişinden ve bu konuda riayet edeceği adaptan tutun, islam devlet idaresine halife (emir) olması ve iş,söz ve amellerinin tamamı kulluktur.
Bunların eksik olması düşünülemez.
İbadet sadece namaz, zekat, oruç, hac,değil bunlar kulluk vazifelerinden sadece bazılarıdır.
 
الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُور
ُ
"Hanginizin daha iyi amel işlediğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur. Ve O; Aziz'dir, Gafur'dur."( Mulk:2)
 
قُلْ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
لَا شَرِيكَ لَهُ ۖ وَبِذَٰلِكَ أُمِرْتُ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُسْلِمِينَ
 
De ki: «Benim namazım, ibadetlerim ve hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ içindir.» «O'nun hiçbir ortağı yoktur; böyle emrolundum ve ben Müslümanların ilkiyim.»   (En'am:162-163)
 
İşte hakiki müslüman
Müslüman olabilmek için önce kişinin, Allah'tan başka ilahlık taslayanları ve Allah'ın kanunlarına karşı kanun koyanları, ölçüler koyanları reddedip vede bunları destekleyenleri de reddedip tekfir etmek müslüman olabilmenin ilk şarttıdır. Allah (c.c)'u imanın kabul şartını, tağutu reddetmeye bağlamıştır. Kim tağuta tabi olanlarla beraber tağutu  reddederse vede bu şekilde silsileyi imanında işletirse, o zaman kişi müslüman olur. Tağutu reddetmeden, müslüman olmak mümkün değildir.
Dinde zorlama yoktur; artık doğru ile eğri birbirinden ayrılmıştır. Artık kim tâğutu reddedip Allah'a iman ederse, kopmaz ve kırılmaz, sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah ise herşeyi işiten, herşeyi bilendir. (Bakara:256)
İslam'ın hassas bir yönü vardır ki, oda şudur; tağutlardan evvel, tağutlara tapanlar reddedilir ve bu silsile ile tabandan başlanır, tavanda biter. Zaten tağutları, tağut yapan ve sonrada tapan cahil halkın bizzat kendisidir. Onun için mümtahine 4 ayetinde ilk olarak tağuta tapanlar reddedilir, sonra bizzat tağutun kendisi, imanda silsile bu şekilde işlenir. Tağutu tekfir nasıl olmalı? Tağutu tekfir üç şeyle olur. Şayet bu üç şarttan biri olmazsa, tağut tekfir edilmiş olmaz. Dolayısıyla kişi müslüman vasfını kazanamaz. Bu şartların birincisi, kalbinde tağutları tekfir etmektir. Onlardan nefret edip, kin beslemesi gerekir. Ta müslüman olana kadar kin devam etmelidir. İkincisi, sözleriyle tekfir etmektir. Yani, "Bunlar tağuttur, bunları tekfir etmek farzdır" demelidir. Fakat bu sözle tekfiri, her yerde söylemeye mükellef değildir. Bazı korku ortamlarında söylemeye mecbur değildir. Üçüncüsü ise, fiille tekfir etmesidir. Yani, ikrah olamadan onların küfrüne itaat etmemelidir. Şayet ikrah olmadan onlara itaat edip, desteklerse bu fiilinden dolayı küfre girer. 
Allah (c.c)'u  tağutun tekfirinin üç şeyle olduğunu şu ayette beyan etmiştir.
 
"İbrahim ve bareberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi:
"Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah'a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır." (Mümtahine: 4)
 
Hakiki bir müslüman tağutlardan değil, Allah'tan korkmalıdır. Zira tağutların en çok yaptığı şey, Allah yolunda mücadele veren çağrıcıyı öldürüp, şehid etmektir.
Fakat eğer, Allah kişiye kızarsa ebedi hayatını cehenneme çevirir. Kişi hem dünya, hem de ahirette hüsranı boylar.
Aslen tağutun istila ettiği diyarda yaşayan muvahhid müslümanlar, iki şeyin arasında kalmışlardır. Ya Allah'ın kanunlarına itaat edip, tüm beşeri sistemleri reddederler; yada müstekbirlerin ideolojilerine itaat edip ona göre hayatlarını tazim aderler.
Tabii ki bu arada eğer Allah'a kulluk yapsalar, tağutlar tarafından çeşit çeşit işkencelere maruz bırakılırlar. Ama eğer Allah'ın kulluğunu bırakıp beşer kanunlarına itaat ve kulluk yapsalar, o zaman Allah (c.c) kızıp dünyalarını harap, ahiretlerini serap yapar.
Dolayısıyla kişi iki korku arasında kalır. Hangi tarafa giderse bedel ödemeye mecburdur.
böyle bir atmosferden kurtarmak için Allah (c.c) kişiye yön verip, "İnsanlardan korkma, Benden kork ! der. Çünkü insanların korkusu, Benim korkum yanında korku bile sayılmaz.
"Hizbullah" ünvanı Kur'an mektebinin nurlu kavramlarından birisidir.                        
  Allah (c.c)  şöyle buyuruyor:
 Kim Alah'ı , peygamberini, ve müminleri yar edinirse, şüphesiz ki üstün gelecek olanlar, HİZBULLAH 'dır.   ( Maide: 56)
 
"Hizbullah" kavram olarak Allah'ın taraftarı, Allah'ın ordusu anlamına gelir. Başka bir şekilde ifade edersek; Allah tarafından seçilmiş ve islam dinine yardım edenlere Hizbullah denir.
 
Hakikatte galip olanlar, ancak Allah'ın ordusu veya Allah dostları veya Allah yardımcıları veya Allah taraftarları, Allah fırkasıdır. Asıl velayet Allah'ındır. Diğerlerin galebesi ise muvakkattır.
 
Hizbullah, önce tağutu ve putları reddedip, sonra Allah'ın hakimiyet gücüne iman eder.
Tağutu reddetmeyen, Allah'a iman edemez.  Allah'a iman etmeyen bir hizb hiçbir zaman Hizbullah olamaz.
 
Hizbullah, meselelerini Kur'an ve sünnet'e götürür. Meselelerini Kur'an ve sünnet'e göre halletmeyen  bir hizib, Hizbullah olamaz.
Hizbullah, müşriklerden ve müşrik düzenlerinden kesinlikle ayrılan, tevhidi bir hizibdir. İşte hakiki müslüman da, Hizbullah olan kimsedir. 
 
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmi, Allah'a ve peygamberine muhalefete kalkışan kimselerle sevişir bulamazsın; velev ki, hısım ve akrabaları olsun veya babaları, oğulları , kardeşleri olsun. İşte Allah, böyle kimseleri sevmiyen bir kavmin kalblerine imanı tesbit buyurmuş ve kendilerini  yüce katından bir rahmet ile kuvvetlendirmiştir. Onları, altından ırmaklar akan cennetlere koyacak, içlerinde ebedi olarak kalacaklardır. Öyle ki, Allah onlardan razı, onlarda Allah'tan razı... İşte bunlar HİZBULLAH' dır. Dikkat edin, HİZBULLAH' dan olanlar felaha erenlerin kendileridir. (Mücadele: 22) 
Demokrasi ve Partiler
Demokrasi sistemi kesinlikle islamın zıddı küfür bir sistemdir. İslam asla Demokrasi sistemini kabul etmez. İslam sistemi Allah’ın vahyine, şaşmaz ilmine dayanır.Demokrasi ise insan kafasına dayanır. Kaynağını heva ve  heveslerden alır. Allah (c.c) İslamdan razıdır ve islamın kemale erdiğini,tamamlandığını yani başka hiçbir sisteme ihtiyacı olmadığını bildirir.
“…Bugün, dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyeti beğendim…. (Maide:3)
Akıllı olduğunu iddia eden her insan kendisine sormalıdır!
Demokrasi nedir?
Demokrasi vahiy midir.?Hayır!
Allah (c.c) demokrasiyi mi emretti? Hayır!
Hz.Muhammed (s.a.v) demokrasiyi mi tebliğ etti? Hayır!
Çünkü demokrasi başka İslam başkadır, tıpkı gece ile gündüz gibi.
İslamın kendisi bir anayasadır, sistemdir, kanundur. Başka anayasalar,sistemler,kanunlar islamın hep düşmanıdır.
Partiler: Demokrasinin kolları ve ayaklarıdır, demokrasi sistemi de bu partilerin beynidir.partiler çoktur ve farklı isimlerde çalışırlar maslahatları (çıkarları) neyi gerektiriyorsa o yönde çalışırlar Gerek dini kisveye bürünürler, gerek dinsiz kesime hitap ederler.
Amaçları ise birdir, demokrasiye hizmet. Demokraside çokluk yoktur, o sistem olarak çakılı çivi gibi sabit durmakta onun adına partiler ve medyalar çalışmaktadır.
Müslüman bu tağuti rejimin kollarıyla ve ayaklarıyla uğraşmaz. Onun hedefi asıl sinsi olan demokrasi putunu yoketmektir. Ve böylece elleri ve ayakları olan partilerde, medyalarda bu sistemle beraber yok olacaktır.
Din
“ Hiç şüphesiz Allah katında din ancak İslam’dır.” 
(Ali İmran :19)
“Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. O ahirette de kayba uğrayanlardandır.” ( Ali İmran:85)
Bu ayetlerde açıkca görülen Allahu Tealâ’nın razı olduğu tek dinin, İslam dini olduğudur. Allah’ın dininden başka bir dine razı olanlar, Allah’ın dininin dışında diğer dinlerin gereklerini yerine getirenler kınanmış, bu yaptıklarının onlardan asla kabul edilmeyeceği vurgulanmıştır. Burada meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için din kavramı hakkında kısaca bilgi vermekte fayda vardır :
Kur’an-ı Kerim’e baktığımız zaman din kelimesinin anlamlarından bir tanesinin şeriat, kanun, yol, mezhep, millet, adet olduğunu görürüz.
Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“...İşte Biz Yusuf’a böyle bir plana başvurmayı ilham ettik. Yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyamazdı.” (Yusuf:76)
Bu ayette geçen,“kralın dini” ifadesi ile anlatılmak istenilen;
 kralın ceza hukuku, kanunları, adetleri, egemenlik hükümleri demektir.Alimlerin tefsirlerine baktığımız zaman bu ayetin açıklamasında din kelimesini bu anlamını çok rahat bir şekilde görmekteyiz.
Bilinmelidir ki; insanların ortaya koymuş oldukları her bir sistem, kural, kanun ve şeriat, bir dindir. Ve bu anlamıyla demokrasi de bir dindir. Ancak o kesinlikle Allah’ın kendisinden razı olduğu bir din değildir. O birbirine muhalif ayrı ayrı ilahların dini olup kesinlikle Kahhar olan Alemlerin Rabbi’nin dini değildir.
Evet demokrasi bir dindir. Kendine özgü kuralları, kanunları, hükümleri olan bir dindir. Ve demokrasi dininin olmazsa olmaz prensiplerinden bir tanesi de halkın egemenliğine dayanmasıdır. Halkın katılımıyla hayat bulan, yaşayan bir din… Demokrasi dininde yasama hakkı insanındır. Hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. Millet bu yetkisini, bu egemenliğini belirli seçim dönemlerinde sandık başına giderek kullanmaktadır. Demokratik dinin bağlıları her üç-beş yılda yapılan seçim dönemlerinde, sabahtan akşamlara kadar kuyruklar oluşturarak demokratik dine olan bağlılıklarını ve sandığa attıkları kağıtlarla demokrasi dinine olan imanlarını tazelerler.
Demokrasilerde sandık başına giderek oy atmak çok önemlidir. Zira demokraside asıl olan milletin yetkisini kullanmasıdır. İşte bu öneminden dolayı seçim günlerinden bir gün önce, bütün parti liderleri, vatandaşları “demokratik hakkınızı kullanın” diyerek direkt olarak sandık başına çağırırlar. Aynı şekilde seçim günlerinde gazete başlıkları tüm vatandaşlara sandık başlarına giderek oy atmaları için çağrıda bulunur. Seçimlerden bir gün sonra ise halkın büyük bir kısmının demokratik dinin gereğini yerine getirmelerinden dolayı gazete başlıkları “Demokrasi kazandı” şeklindedir.
“Türkiye'nin kaderini belirleyecek seçim bugün yapılacak. Artık söz millette. 41.5 milyon seçmen bugün sandık başına gidip demokrasiye sahip çıkacak. Kullanılmayan her oy, fayda getirmeyen pişmanlık olacak. Halk demokratik haklarını kullanıp, Türkiye'yi yeni ufuklara taşıyacak, partileri belirleyecek.” (Akşam Gazetesi, 3:11:2002)
Bilinmelidir ki, her seçim döneminde önemli olan sandık başına gitmektir. Demokratik seçimlerde şu ya da bu mezhebe (partiye) oy vermek o kadar önemli değildir. Demokratik dine bağlı olmak kaydı ve koşuluyla bu dinin her hangi bir mezhebine (partisine) oy verilebilir ya da hiçbir mezhebe (partiye) bağlı olmaksızın boş oy atılabilir. Burada önemli olan sandık başına gitmektir. Çünkü sandık başına gitmemek, demokratik dini tanımayıp onu inkar etmektir.
Seçimlerde sandık başına gidip oy vermek, demokratik dine mensup olmanın bir gereği ve bu dinin olmazsa olmaz bir esasıdır. Oy kullanmak, demokratik rejim için hayatiyet ifade eder. İnsan için kan ne kadar önemli ise ve insanın hayatiyetini sürdürmesine neden oluyorsa, oy kullanmak da demokratik rejim için o kadar önemli ve rejimin hayatiyetini devam ettirebilmesi için gereklidir.
Oy kullanmak bir ülkede bulunmanın ve orada yaşamanın bir gereği değil, demokratik dine iman etmenin ve ona kulluk yapabilmenin gereği ve kaçınılmaz sonucudur. Nasıl ki bir müslüman, yüce Allah’a iman ettiğini, yaptığı ibadetlerle gösterip kulluğunu ve bağlılığını yüce Allah’a takdim ediyorsa, aynı şekilde bir demokratta oy kullanarak demokratik dine kulluğunu ve bağlılığını takdim ediyor demektir.
Kur’an’ı ve Peygamberi örnekliği ölçü edinen, hayatını bu esasa göre düzenleyen bir müslümanın seçimlere karşı alacağı tavır bellidir. Zira Allahu Tealâ demokrasi dininden razı değildir. Ve bir müslümanın demokrasi dininin gereği olarak sandık başına gitmesi, boş ve dolu farketmeksizin oy kullanması asla söz konusu olamaz. İkinci bir dinin gereklerini yerine getirmenin şirk olduğunu bilen bir müslüman, mensup olduğu Tevhid dininin gereği olarak “Allah’tan başka ilah yoktur” kelime-i tevhidini söyleyip, şirke bulaşmaktan kaçınacaktır.
Sonuç olarak, demokrasi ile yönetilen ülkelerde yasama meclisine üye seçmek için sandık başlarına gidip oy kullanmak apaçık bir şekilde Allah’ın dininden başka bir din edinmek, tağutlara kulluk yapmak olup şirkin ve müşrikliğin ta kendisidir.
 
Egemenlik  kayıtsız ve şartsız  Allah’ın dır
Egemenlik  kayıtsız ve şartsız  Allah’ın dır demeyip milletin dir. diyenler birer müşriktir. Cenazeleri kılınmaz. Sandık başına gidip tağutu rejimi  destekleyenler, birer müşriktir, cenazeleri kılınmaz. Kimde sandık başına gidenleri müşrik olarak görmezse  oda müşriktir.
  Sandık başına gitmeyin. Gittiğiniz takdirde imanınızı da orada bırakırsınız. Sandığa gittiğiniz takdirde rejim sizin nasıl oy attığınıza bakmaz. Rejim, sizin sandık başına gidip gitmediğinize bakar ve değerlendirmesini ona göre yapar!“ „Sandık başına gidip, başınızdaki mürted ve müşrikleri oyunuzla destekle-diğiniz takdirde, hem müşrik olacaksınız, hem de senelerce devam edegelen zulüm, baskı ve şirkin devamı ve tekrar etmesini sağlayacaksınız!“
Allah-u Teâlâ aşağıdaki ayette bunu açıkça belirtiyor:
"İbrahim ve bareberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi:
"Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah'a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır." (Mümtahine: 4)
İddia: Siz bir insana nasıl müşrik dersiniz o zaman ne anamız kalır  nede babamız hepsi müşrik olur çıkar!
Allah’a şirk koşan kim olursa olsun ister senin annen olsun ister benim babam olsun  hiç fark etmez  müşrik olur. Kim olursa olsun.
“De ki: «Ey cahiller! Allah'dan başkasına kulluk etmemi mi bana emrediyorsunuz?»
“Ey Muhammed! Andolsun ki, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahy edildi: «Andolsun, eğer Allah'a ortak koşarsan işlerin boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun.»   (Zümer: 64-65)
Hilafet ve Halife
 
Hilafet yeryüzünde Kur’an ve sünnetin hakim olduğu diyarın ismidir.
Hilafetin kaynağı Kur’an ve sünnettir. Kim de bu Kur’an ve sünnetle o diyarda kanunları uyğularsa, o kimsede islamın halifesidir.
Halife, Allah’ın kanunlarını uyğulayandır. İşte Allah (c.c) ancak bu şekilde olan sistemden razıdır. İslamda halife ehli'l hal ve'l akd tarafından seçilir.
Halifenin seçimi demokrasi sistemi gibi değildir. Cahil halk yani avam tabakası kendini yöneteni secemez. Çünkü halife sınırlı kişiler arasından seçilir.  (ehli'l hal ve'l akd) la Halife belirlenir. Adaletli ve adil kimseler seçilir.
Ey imân edenler! Allah Teâlâ'ya itaat ediniz ve Peygamber'e de ve sizden olan emir sahiplerine de itaatte bulununuz. Sonra bir şey hakkında ihtilâfa düşerseniz, eğer siz Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe inanır kimseler iseniz onu Allah Teâlâ'ya ve Peygamberine arzediniz. O hem bir hayırdır, ve hem de netice itibariyle daha güzeldir. (Nisa:59)
Müslümanın Hedefi Hilafettir
Müslümanın bütün çabası, gayreti ,hedefi, amacı, yeryüzündeki bütün tağutları reddedip, Allah'ın dinini, şeriatını yeryüzüne hakim kılmaktır.
Yani, islamın dışındaki tüm sistemleri, anlayışları, adetleri ve kanun koyan ve de bunları destekleyenleri sözlü ve fiilli reddedip, sadece anayasa olarak şeriatı (Kur’an-ı, Allah’ın kanunlarını) kabul edip onu dünyaya hakim kılmaya çalışmak, müslümanın yapması zaruri olan görevidir.
Fitne kalmayıp, din de Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vaz geçerlerse, artık zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.(Bakara:193)
Fitne kalmayıp din de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse; muhakkak ki Allah, yaptıklarını görendir.   (Enfal:39)
De ki: Muhakkak benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbı olan Allah içindir. O'nun hiç bir ortağı yoktur. Ben böyle emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim." (En'am:162.163)
İslama savaş açan, sinsi düşmanlar
Türkiye coğrafyasına kim  atamıştı bu şahsı, insanlara bu şahsı önder, lider, örnek, kahraman diye kim sunmuştu, kim pazarlamıştı bu şahsı bu halka ve kim sürmüştü onu piyasaya,
Aslen türk'de olmayan, yunanistanda doğan bu şahıs, bir zaman sonra bir de türklerin atası oluverdi.
Zübeyde hanım diye bir kadını annesi diye kim yamamıştı? sonra ali rıza denen birini babası diye kim yapıştırmıştı? Formalite icabı latife hanımla bir kaç aylığına kim evlendirmişti bu şahsı?
Yahudilerin uşağı olan ve onların yönlendirmesiyle hareket eden bu şahıs sinsi oyunlarıyla, kendini müslüman gibi göstermiş, hedefine ulaşana dek bunu devam ettirmişti. hatta meclisi ilk açtırdığında tuzağına düşürdüğü hocalarla ve dualarla açtırmıştı. Sonra da başladı zulmüne ve asıl yüzünü göstermeye ve gerçek alimleri asmaya, idam etmeye!
 Bu şahsın düşman olduğunu ilk başlarda anlayan şeyh said ve benzer alimler ona kıyam ettiler.
İslam'ın can düşmanı olan bu şahsı, bu halk neden sahiplendi. Osmanlının torunları olduğunu iddia eden bu halk, dedelerini katleden bu şahsa neden övgüler yağdırıyorlar? Elbetteki bu durum halkın  koyu bir cahil oluşundandır.
Oysa bu şahıs, Allah'a savaş açan , onun şeriatını (sistemini) kaldırıp, yerine batı uyruklu kanunları getiren ve daha bir çok islamın zıddına değiştirmeler yapan kişidir.
Bu halk gerçekten basireti kör ve sağır vede azabı hakeden bir millettir. Allah (c.c) bu halka ummadıkları yönden azablar verir. Gerek geçim sıkıntısı gerek hastalıklar gerekse başka başka belalar verir.
Çünkü bu halk, şeriat düşmanını, kendilerine kahraman etti ve şariatı takrar getirmek isteyenleri de düşman ilan ettiler.
Yahudilerin atatürk üzerinden son oyunları:
Atatürk ölmüştü gece saat 3 ile 4 arası, fakat bu saatte hiç kimse gelip mezarına saygı göstermez, saygı duruşunda bulunmaz diye, ölüm saatini bile halka 9.5 geçe öldü diyerek aldattılar. Doğumundan ölümüne kadar her şeyi yalanlarla dolu olan bu şahsı, bu halk ne zaman tanıyacak ve ne zaman gerçek anlamda müslüman olupda düşmanlara karşı savaşacak!            Ne zaman!
Kahraman olarak reklamı yapılan bu habis ruhlu alçak kişi İslam hilafetini kaldırarak cumhuriyet sistemine geçti.
İslam kisvesi altında satılmış imamlar vesilesiyle Cuma hutbesi vererek hatta askerlerin önünde (günümüzde bazı tağutların namaz kıldırması veya cemaatle aynı safta yer alması gibi ) imam olarak müslüman halkı aldatmayı başardı ve kendilerine güya alim denen zayıf karakterli alim taslaklarını az bir paha karşılığında satın aldı, onları İslam hilafetini kötüleyip kendi nefsi kanunlarını övmeye çağırdı ve bunda da olağanüstü bir başarı sağladı. Onları istediği amaçlar doğrultusunda kullandı.
Bu şahıs İslam hilafetini yıkmayı başardıktan sonra; yahudi dostlarının siyonist emellerini gerçekleştirmek için aşamalı olarak bazı inkılapları yapmaya başladı.
İşte aşağıdakiler yahudi dostlarının isteği üzerine bu şahsın gerçekleştirdiği inkılaplardır:
1 - İslam hilafetinin kaldırılması.
2 - Türkiye’yi diğer İslam devletlerinden ayırma ve böylelikle büyük İslam devletini bölme çalışması.
3 - Dini devlet işlerinden ayırarak laiklik ilkesini benimsetme.
4 - Gerçek ve dininde samimi İslam alimlerine çeşitli baskı ve işkenceler uygulamak. Bu amaca yönelik olarak birçok müslüman alim öldürüldü ya da darağacında sallandırıldı.
5 - Mescitlerin çoğu kapatıldı. Arapça ezan okumak ve namaz kılmak yasaklandı.
6 - Halka İslami giysileri giymeleri yasak edildi ve Avrupa giyim tarzını takip etmeleri mecbur kılındı.
7 - Evkaflar kaldırıldı.
8 - Şer’i kanunlar kaldırıldı.Yerine İsviçre’den getirilen medeni kanunlar kondu.
9 - Cuma günündeki haftalık tatil Pazar gününe alındı.
10 - İslam şeriatına dayanan her iş evlilik ve miras hukuku kaldırıldı, çok evlilik yasaklandı ve mirasta erkekle kadın eşit tutuldu.
11 - Serbestlik adı altında genç erkek ve kızlar ahlaksızlığa sevk edildi.
12 - Öğretim şekillerinin bütününde İslami öğretim kaldırıldı. Kur’an kursları kapatıldı. Türklerin bin yıldır kullanmakta olduğu Arapça harfleriyle Latin harfleri değiştirildi.
13 - Halkı İslam’dan uzaklaştırmak ve de tamamıyla soyutlamak için Arapça kelimeler Türkçe’den ayıklandı.
14 - Türkiye Almanya’dan kaçan yahudi alimlerine kapılarını açtı ve onları Türkiye’de yeni açılacak olan üniversitelerin öğretim kadrolarında görevlendirdi.
"O zulmedenler, nereye döneceklerini yakinen öğreneceklerdir." (Şuara: 227)
 
Kafirin son durağı cehennem
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre  Rasulullah (s.a.s)
«Sizin şu dünya ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir parçadır» buyurmuş. Ashab tarafından
«Ya Rasulallah! Dünya ateşi kafirleri ve kötüleri azab için herhalde yeterlidir» denildi. Rasulullah:
«Cehennem ateşi dünya ateşlerinin üzerine altmış dokuz kat fazla kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı bütün dünya ateşinin sıcaklığı gibidir.»                                                                           (Buhari-Müslim)
Allah (c.c) kullarına, ahirette kurtuluşa ermeleri için  gereken her emir ve yasağı apaçık bildirmiştir. Kullar, şayet ahiret hayatını kazanmak isterlerse, kendilerine bildirilmiş olan doğru yola tâbi ve teslim olmaları onlara yetecektir. Allah'ın emir ve yasakları hususunda yapılacak her  hata ise kula sorumluluk yükleyecektir. Bir de hatalar büyük haram ya da küfür ve şirk olarak isimlendirilebilecek   ameller ise kul bu yaptıklarına karşılık azabı hakedecektir.   Cehennem azabını...
Öyle şiddeti bir azab ki bu, insan hayal dahi edemiyor. Kim bir ateş yakıp içine oturmayı ve bundan dolayı hiç acı duymamayı kesinlikle söyleyebilir ki? Bu dünyanın ateşi için geçerli olan kural...
Dünya azablarının çok üstünde olan ahiret azabı ise elbette daha şiddetli ve daha korkunçtur. Bir ateş ki içine atılan çok korkunç bir acı duymasına rağmen yok olup gitmiyor. Yanan derisi yenileniyor, bir daha yanıyor bir daha yenileniyor, bir daha yanıyor. Ve kafirler için bu azab ebediyyen sürüyor. Allah'ın azabı hakkeden kullarına hazırladığı bu korkunç azabı bilen hangi mü'min  hiç rahatsızlık duymadan haram işleyebilir, yada küfür yada şirke yönelerek ebedi olarak bu ateşte kalmayı göze alabilir?
 
Düşünen insanlar için bir dua
Rahim'dir Allah, Rahmandır. Mülkün tek sahibi ve hakimler hakimi ancak O Allah'tır. Attığımız her adım, geçirdiğimiz her dakika O'na yaklaştırıyor bizi. Verilecek hesabımız var buna. Üzerimizdeki nimetlerin hesabı. Söylediklerimizin ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizin, yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın hesabı. Bir hayatın hesabı var. Ve sonra bir sonsuz hayat, bitmek tükenmek bilmeyen, ölümün öldürüldüğü bir hayat.
Bir yanda bir dünya var, göz kamaştıran tahtların kurulduğu, en güzel nimetlerin sunulduğu bir dünya, sözün selam olduğu bir dünya. Ve bir yanda insanların azabın en çetin ve elem verici olanına uğratıldığı, mideleri kasıpkavuran içeceklerin sunulduğu, ateşin ve çığlığın her yanı sardığı bir dünya. Keşke toprak olsaydım diye feryad edenlerin dünyası, sözün eyvah olduğu bir dünya.
Ve bilerek yada bilmeyerek bu iki sonuçtan birine doğru yürüyoruz her birimiz. Ekiyoruz biçeceklerimizi. Ellerimiz, ayaklarımız, gözlerimiz ve gönlümüz hepsi, hepsi tanık oluyor işlediklerimize. Ve saat yaklaşıyor ve saat yaklaşıyor.!!!
Rabbimiz bize hesabı kolaylaştır. Senin gazabından yine senin rahmetine sığınıyoruz.
Dininle yücelmeyi, dinini yüceltmeyi bize nasip et.
Canımızı müslümanlar olarak al ve bizi salihler topluluğu ile birlikte haşret.
AMİN
 
 
Gelen 58259 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol