tevhidinanci.tr.gg

Dini, Hurafeler Yığını Haline Getirmek

Din ve Kitap üzerinde o kadar oynanıyor ki, hakkı hakim kılmak ve sadece Allah' a kulluk için gönderilen din, özellikle laik ülkelerde, artık statükoyu ayakta tutma ve zorluklar esnasında zalim yönetimlere koltuk değneği olma görevi görüyor. Her canı isteyen, istediği şekilde Allah'ın ayetlerini amacı dışına çıkarıyor, istismar edebiliyor. Yani Allah'ın vahyi, heva ve isteklere göre yorumlanıp şekillendiriliyor.

 
        İşte din, böyle garip bırakılınca, düşmanlar tarafından bid'at, hurafe, israiliyat ve şirk unsurlarından niceleri Hak Dine katılmaya başlandı. Ve yıllar sonra da bunlar İslam'dan sayıldı ve cahil halka dinin esası gibi sunulmaya çalışıldı. Bunların Kur'an ve sahih sünnete göre yeniden sağlamasını yapıp batıl ve hurafeleri ayıklamak, ilim sahibi mü'minleri beklemektedir. Bu çok zor görünse de mutlaka yapılmalıdır. Bizim Ehl-i Kitap'tan farklı bir yönümüz vardır ki o da Allah kelamı olan Kur'an'ın dokunulmazlığı, Allah tarafından korunmasıdır. (Bkz. Hıcr, 9). İşte bu konum itibarıyla biz yeniden Kitabımız'a sahip çıkabiliriz. Yeter ki bu bilinci- kazanalım, yeter ki bu konuda yeterince formasyona sahip olalım. 
 
        Musa ümmetinin Tevrat'a yaptığının benzerini Muhammed ümmeti de Kur'an'a yaptı. Onu taşıması ve iki ayaklı Kur'an olması gerekenler Allah'tan değil de, yöneticilerden korktukları için görevlerini ihmal ettiler. Toplum içerisinde hükmedilmek için indirilen ayetler, para karşılığı ölülere okunmaya, muskalar yazılmaya, anma günlerinde "müsekkin" olarak kullanılmaya başlandı. Ümmet-i Muhammed, ümmet-i Musa gibi yahudileşme temayülüne kapılsa da, Kur'an'ın metni, Tevrat gibi tahrif edilemedi. Çünkü bu iki kitap arasında bir fark vardı. Allah Tevrat'ın korunmasını İsrailoğulları alimlerine tevdi etmişken, Kur'an'ın korunmasını bu ümmetin alimlerine bırakmayıp bizzat kendisi üstlenmişti: 
 
        "Elbette Biz, Biz indirdik Zikr'i (Kurran'ı) ve elbette onu koruyacak olan da Biziz." (Hicr, 9). 
 
Kur'an, Tevrat'ın tahrifini ifade ederken, tahrifin hangi şekillerde yapıldığını farklı kavram ve terimlerle ifade eder: 
 
a-    Tahrif yoluyla: (2/Bakara, 75; 4/Nisa, 46; 5/Maide, 13,41) 
b-    Tebdil yoluyla: (7/A'raf, 162). 
c-    Gizleme yoluyla: (2/Bakara, 159, 174; 3/Al-i İmran, 71)
d-    Unutma yoluyla: (5/Maide, 13)
e- Uydurma yoluyla: Uydurdukları yalanları, ya da tefsirleri bir müddet sonra Kitab’ın metnine ilave ediyorlar, sonraki kuşaklar onu da Kitab'ın metninden zannediyorlardı. Her tahrif, "tahlit"i (karıştırma) beraberinde getiriyordu. Kur'an buna dikkat çeker: "Ey ehl-i kitab, niçin hakka batılı karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?" (3/Al-i İmran, 71). 
 
        Aynı tip tahrifi müslümanlar da kendi şeriatlarında yaptılar. Hadis uydurmacılığı bunun en tipik örneğiydi. Allah’ın koyduğu haramlarla yetinmeyip uydurma hadislerle yeni haramlar ihdas ettiler. Allah tarafından korunmuş kitaplarının tahrif olduğu sonucunu doğuracak yalan rivayetleri en güvenilir kitaplarına (tefsirlerine, hadis kitaplarına) aldılar. Selman Rüşti ve Turan Dursun gibi kendi inancına düşman edilmiş zavallıların elinde İslam'a karşı kullanacakları birer koza dönüşecek "Garanik" türü rivayetlerle doldurdular kitaplarını. 
        
        Nasih-mensuh ile ilgili tuhaf ve Kur'an’dan şüphe uyandıracak rivayetlerle, tefsir ve te'vil adı altında nice tahrifat içinde Kur’an'a yaklaşımlar söz konusudur. 
 
        Müslüman İsrailoğullarının yahudileşme alametleri, ümmet-i Muhammed içerisinde de tezahür etmiştir. Bunların başında din alimlerinin Kitab'ı birtakım gerekçelerle keyfi yoruma tabi tutmaları gelmektedir. Bu eğilimin günümüzdeki temsilcileri, Allah'ın hükmüyle hükmetmemek, faiz, zina, içki, piyango, heykel ve tesettür gibi konularda tam bir yahudileşme temayülü sergilemektedirler. Özellikle Bel'am kılıklı alim müsveddeleri ayetleri işine geldiği gibi yorumlayarak tahrif etmeye çalışmaktadırlar. 
 
        "Yoksa, siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?" (2/Bakara, 85) Ümmet-i Muhammed, özellikle nesh konusunda İsrailoğullarının düştüğü yanlışa düştü. Kur'an’ın iki kapağı arasında yazılı olup da hükmü geçersiz olan hiçbir ayet yoktur. Şeriatların maksatlarından biri olan "tedricilik" sünnetini göz önüne almayan bir kısım ulema, bazı ayetler arasında çelişki olduğunu zannedip bir kısmını bir kısmıyla mensuh addetmişlerdir. Lakin, Hz. Peygamber'den Kur'an’da metni bulunan hiçbir ayet için "bu ayet mensuhtur" biçiminde sahih bir rivayet gelmemiştir. Ayrıca, mensuh olduğu üzerinde tüm ümmet alimlerinin ittifak ettikleri bir tek ayet yoktur. 
 
        Sünnetin tahrifi ve İsrailiyat (hem yahudi ve hıristiyan kaynaklarından ve hem de modem hurafeler/çağdaş İsrailiyat) tahrif ve tahripleri insanımızın zihinlerini ve gönüllerini allak bullak etmeye yetmiştir. Çağdaş tahrif akımlarından Bahailik, Kadıyanilik, Hurufilik, Ebcedcilik, Cifircilik, Ondokuzculuk, İskender-i Ekber taraftarları, devlet alimi (kapıkulu uleması) olan Bel'amlar, modernist muharrifter (reformcular) ve daha niceleri sayılabilir. (Mustafa İslamoğlu, Yahudileşme Temayülü, s. 181 vd) 
 
        Tahrifin ve hurafeciliğin ikinci bir sebebi de, siyasal sebeplerdir. Bu da, yine batıl zihniyetlerin yönetim anlayışlarını aynen almak ve Allah'ın hükmü yerine, batıl yönetimin her çeşit kurallarına mutlak bir şekilde uymak şeklinde olmaktadır. Batıl yönetime ve zalim tağutlara itaat için hak din en önemli engel olduğu için din, uydurma te'villerle tahrif edilmeye çalışılacak veya hak gizlenecektir. Hakkın razı olduğu din, halkın ve tağutların razı olacağı şekilde çarpıtılacaktır ki, bu da dine bid'at ve hurafelerin, hatta açıkça şirk unsurlarının katılmasıyla veya bazı hakikatlerin örtbas edilip yok sayılmasıyla gerçekleşecektir. İşte dine bu müdahele, atma ve katma, tahrif kavramıyla ilgilidir ve hak dine en büyük ihanettir. 
 
        "Benden sonra bir takım emiler (idareciler) olacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik eder, yaptıkları zulümde kendilerine yardımcı olursa benden değildir. Ben de onlardan değilim. O kimse benim 'havz'ımın etrafına yaklaşamayacaktır. Kim onların yalanlarını tasdik etmez, zulümlerinde onlara yardım etmezse bendendir. Ben de onunla beraberim. Ve o kimse havzımın kenarında bana ulaşacaktır." (Sünen-i Tirmizı, 121, hadis no: 2360; Tac Terc. III/106, hadis no: 168) 
 

        "Benden sonra, yakında birtakım sultanlar peydah olur. Kapılarında fitneler develerin yatakları gibidir. Kimseye bir hayır göstermezler (ellerinden kimse hayır görmez). Bir şey verirlerse, ancak onların dinlerinden bir taviz kopararak verirler." (Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi, Ramuzu'l-Ehadis, 11302; Taberani, Kebir; Hakim, Müstedrek)

Gelen 57076 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol